Ulusal ve Uluslararası Görünürlük İçin Türkiye’nin En Önemli 100 Jeolojik Mirası ve Anahtar Jeolojik Alanlarının Belirlenmesi Çalıştayı, Ankara’da MTA Kültür Merkezi Sadrettin Alpan Salonu’nda, 210 doğasever ve bilim insanının katılımıyla gerçekleştirildi.
UNESCO Türkiye Milli Komisyonu (UTMK), Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA), Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası (JMO) ve Jeolojik Mirası Koruma Derneği (JEMİRKO) tarafından ortaklaşa düzenlenen çalıştayın tamamlanmasının ardından sonuç bildirgesi hazırlandı.
Bildirgede mağara ve bataklıkların da bulunduğu Rize’den 1, Gümüşhane’den 4, Trabzon’dan 3 alan Türkiye’nin en önemli 100 jeolojik mirası listesinde yer aldı.
“Joturizm bizim için çok değerli ve sürdürülebilir bir turizm türü”
Bölgede araştırmalarını sürdüren Jeoloji Mühendisi Prof. Dr. Raif Kandemir, katıldığı çalıştayın sonuçlarını paylaşarak, ortaya çıkarılan bilgiler ışığında bölge turizmini 12 aya yayacak olan sürdürülebilir turizm şekli jeoturizme ilişkin konuştu.
Son yıllarda insanların yeni turizm şekillerine yöneldiğini kaydeden Prof. Dr. Kandemir, “Jeoturizm; insanların son yıllardaki turizm anlayışının değişmesiyle ortaya çıkan yeni bir sürdürülebilir bir turizm türü. İnsanlar deniz, kum, güneş anlayışından ziyade; daha çok heyecan, eğitim ve eğlenceden oluşan bir turizm çeşidine yönelmeye başladılar ve bu da jeoturizmi bizim için önemli kıldı, popüler olmaya başladı.
Zaten şu anda Turizm Bakanlığı’nın da yapmış olduğu çalışmalarda turizmi 81 ilde 12 aya yaymak hedefleniyor. Bu açıdan alternatif turizm anlamında, jeoturizm bizim için çok değerli ve sürdürülebilir bir turizm türü.
Jeoturizm nedir? Jeolojik mirasın korunması, yer yuvarının geçmişini yansıtan izlerin ve bu kaynak değerlerin turizme kazandırmasına odaklanan doğa eğitiminin de yapılabildiği kesinlikle taşra yönetiminin gelir sağlayabileceği bir turizmdir.
“Bu turizmin yapılabilmesi için de jeositlere ihtiyaç var”
Jeoturizm, çoğunlukla korunan alanlar ve jeoparklar içerisinde gerçekleştirilen alternatif bir turizm türüdür ve UNESCO’ya dahil olan ülkeler tarafından çok ciddi bir şekilde desteklenmektedir.
Bu turizmin yapılabilmesi için de jeositlere ihtiyaç var. Jeosit, yer kabuğunun oluşumu ve evrimi sırasındaki bir olayı bir süreci veya bir oluşumu ortaya koyan çok güzel görselliğe sahip olan doğal varlıklara denir.
Jeolojik miras ise jeositler yok olma tehdidi altında ise biz bunları jeolojik miras olarak nitelendiriyoruz. Bunlar gelecek nesillere bırakacağımız objeler aslında.” dedi.
8 alan Türkiye’nin en önemli jeolojik mirasları listesinde ilk 100’de
Çalıştayın sonuç bildirgesindeki alanlar hakkında bilgi veren Prof. Dr. Kandemir, “Çalıştayda amaç Uluslararası Yer Bilimleri Birliği’nin (IUGS) yapmış olduğu listelere Türkiye’den yeni yerler eklemekti. 2022 yılında Türkiye’den 2 bölge dünyanın 100 jeolojik mirası listesine girdi; 1’ncisi Kapadokya 2’ncisi Pamukkale oldu.
Gelecek dönemde de bu listeye girmesi muhtemel olan yerler Nemrut Dağı ve Salda Gölü. Bu doğrultuda önümüzdeki sürece de hazır olunması açısından Türkiye’deki 100 jeolojik mirasın belirlenmesi için bir çalıştay yapıldı.
Bu çalıştay neticesinde bölgemizden 8 alan Türkiye’nin en önemli jeolojik mirasları ve jeositleri listesinde ilk 100’de yer aldı. Gümüşhane’deki Karaca Mağarası ilk 20 içerisinde.
Yine Gümüşhane’deki Aşağı Gökdere Ammonitico-Rosso fasiyesi, Antik maden ocakları, Dipsiz Göl’deki Jura ağaç fosilleri; burası Anadolu coğrafyasında tek olan bir alan, Trabzon’dan ise Çal Mağarası, Ağaçbaşı Turbalığı ve Barma Turbalığı, Rize’den de Çağrankaya Obsidyen yatakları listeye girdi.” diye konuştu.
“İyi planlama buralarda jeoparklar yapılabilir”
Çalıştay sonucunda belirlenen alaların jeoturizme kazandırılması için jeoparklara ihtiyaç olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kandemir, “Bu alanların belirlenmesindeki esas amaç bölgede jeoturizmi artırabilmek. Tabii jeoturizm yapabilmek için jeoparklara ihtiyacımız var. Jeopark en az birkaç jeositten oluşan doğal ve kültürel miras değerlerini de barındıran kesinlikle müzeleri ve yönetim merkezleri bulunan büyük alanlardır.
Türkiye’de UNESCO’nun tescil ettiği sadece Salihli Kula jeoparkı var. Zonguldak Kömür jeoparkı ve Balıkesir İda Madra jeoparkı için de çalışmalar sürüyor. Bu iki jeopark da UNESCO’ya başvurmuş durumda. Bölgemizden de bu biraz önce saydığım alanlarda hem Ağaçbaşı ve Barma Turba Bataklıkları bölgesi hem Çal-Camili Tabiat Parkı’nın olduğu bölge, hem de Gümüşhane özelinde bir jeoparkın olması içten bile değil.
Burada iyi planlamalarla bir jeopark yapılabilir. Bölgemizde, jeolojik, arkeolojik ve kültürel anlamda birçok kaynak değerimiz var. Eğer, bu alanları kapsayacak jeoparkları oluşturabilirsek Türkiye turizmine çok büyük katkılarda bulunabiliriz.” ifadelerini kullandı.
“En güçlü paydaş yerel halk”
Yerel halkın jeoturizm sürecine dahil edilmesi gerektiğini de aktaran Prof. Dr. Kandemir, “Çalıştay neticesinde belirlenen noktaların hepsi turistik açıdan koruma kullanma dengesi altında değerlendirilerek envanterinin çıkarılması gerekiyor. Bunların tanıtıcı, buldurucu haritalar ve çeşitli dokümanlarla birlikte farkındalıkların artırılması gerekiliyor.
Yine bu eğitimleri almış, özellikle belki de jeoloji mühendislerinin olduğu, iyi dil bilen, bunları turistlere anlatabilecek ve hikayelendirebilecek insanlara ihtiyacımız var. Özellikle jeoparklarda olmazsa olmazımız en güçlü paydaşın kesinlikle yerel halk olması gerekiyor. Çünkü bunu sosyoekonomik anlamda tabana yaymamız gerekiyor.” dedi.
Haber Kaynağı: Demirören Haber Ajansı (DHA)
GÜNDEM
13 Ekim 2024SPOR
13 Ekim 2024GÜNDEM
13 Ekim 2024SPOR
13 Ekim 2024SPOR
13 Ekim 2024GÜNDEM
13 Ekim 2024GÜNDEM
13 Ekim 2024